İlk Kamp/ Gorkha-Kamp Alanı

Gorkha’da geçirdiğim iki güzel günün ardından tekrar yola düşmenin vakti geliyor. İstisnalar dışında misafir olduğum evlerde iki günden fazla kalmamaya özen gösteriyorum. Misafirliğin kısası makbuldür sözünü annem sayesinde küçük yaşta öğrenmiştim. Zaten bende de iki günden sonra bir rahatsızlık başlıyor. İnsanları rahatsız ettiğimi düşünüyorum ve diğer yandan da yolu ve bisikletimi özlüyorum. Sabah kaldığım oda içinden dışarıya baktığımda dağ manzarası yerine bembeyaz bir sis bulutu karşılıyor beni. Öyle ki, koca koca dağlar sis bulutunun içinde kaybolmuş durumda. Üstelik yağmur bulutları da yerini almış, yağmuru göndermek için hazırda bekliyor.

Ama ben çantalarımı dün akşamdan hazırlamıştım. Gitmeye kararlıyım yani. Ama yine de yatağım ve balkon arasında mekik dokumadan kendimi alamıyorum. Küçücük odada bir o yana bir bu yana gidip duruyorum. Sonra, bunun bana bir fayda getirmeyeceğini düşünerek kahvaltı salonuna inip bir fincan sıcak kahve içmeye karar veriyorum. Zaman geçecek ama belki hava düzelir umuduyla zaman geçirmek işime geliyor. Sanki benim içimi okumuşçasına, arkadaşım beni merdivenlerde elinde bir fincan kahveyle karşılıyor. Nepal insanlarında gördüğüm misafirperverlik burada da devam ediyor. Kahvemi alıp yine de kahvaltı salonuna geçip beklemeye başlıyorum. Hava açılır umuyla burada neredeyse bir saat geçiriyorum ama dışarı çıkıp baktığımda sis durumunda herhangi bir gerileme olmadığını görüyorum. Maceranın kapıma kadar geldiğini düşünerek durumdan yine zevk almaya bakıyorum. Tekrar odama çıkıp çantalarımı teker teker kapının önüne koyuyorum. Ve en sonunda da bisikletimi saklandığı yerden çıkarıp çantalarımı da ait olduğu yerlere özenle bağlıyorum. Evden ayrılmadan iki gün boyunca beni misafir eden güzel insanlarla vedalaşıyorum. Otellerinde kaldığım iki gün boyunca yüzlerinden gülümseme eksik olmayan insanlar bana veda ederkende yine aynı güler yüzleriyle beni uğurluyorlar.

Otelin önüne çıkıp arkadaşım Bireni beklemeye başlıyorum. Ben hazırlanırken Biren bana iki gün önce otobüse binip Gorkha’ya geldiğim yere kadar bana eşlik edeceğini söylemişti.Kısa sürede hazırlanıp yanıma geliyor. Bir kaç hatıra fotoğrafı çekildikten sonra artık ikimizde yola çıkmaya hazırız. Ben bu arada kameramı ayarlayıp iniş için güzel videolar çekmek için hazırlığımı yapıyorum.

İnişe başlamadan önce Birene önümden gidip bana rehberlik yapmasını rica ediyorum. O önde ben arkada Gorkha yol ayrımına kadar sürecek 24 kilometrelik inişimize başlıyoruz. Havanın sisli olması bizi etkilemiyor. Görüş açımız açık ve havanın bulutlu olması da işimize geliyor. 24 kilometrelik yolda kendimi tutamayıp bazen Bireni geçiyorum. Sonra o da beni yakalayıp geçiyor ve böylelikle aramızda sessiz bir oyun başlıyor. Bu arada kameram açık ve tüm inişimizi kayda alıyorum. Manzaramız öyle güzel ki bazen önüme bakmayı bırakıp sadece manzaranın güzelliğine odaklanıyorum. Yol tamamen iniş olsa da fren sıkmaktan ve bisikletimi dengede tutmaya çalışmaktan yoruluyorum. Bu bahaneyle yolun sol tarafında epeydir bize eşlik eden nehri yakından izlemek ve biraz hurma atıştırmak için duruyorum. Biren de hemen arkamdan gelip yanımda duruyor ve yaşadığı yerin güzelliklerini anlatmaya başlıyor. Hemen aşağıda çadır kurmuş ve kahvaltı yapan insanları gördükçe çadır özlemimin ne kadar büyüdüğünü anlıyorum. Ya bugün, ya yarın çadır kurmalıyım diye arkadaşım Birene dert yanıyorum. Güzel manzaranın eşliğinde nihayet inişimizi tamamlayıp yol ayrımına geliyoruz. Burada Birene ayrılmadan önce onunla birer kahve içmek istediğimi söylüyorum. O da bizi yol kenarında kahve içebileceğimiz bir bakkala götürüyor. Bu arada ben kahvaltı yapmadığımın farkına varıp dükkan sahibine uzun süredir yemediğim ve tadını çok özlediğim veg. samosa olup olmadığını soruyorum. Yok cevabını alıp üzülsem de dükkan sahibi küçük kızını hemen başka bir yere veg. samosa almak için gönderiyor. Kısa bir süre sonra yanımıza gelen küçük kız elinde sıcacık samosalarla döndüğünde dünyalar benim oluyor. Birenle vedalaşma vakti geliyor artık. İki gün boyunca beni çok güzel ağırlayan, yediren, içiren, gezdiren, traş ettiren bu güzel insanla vedalaşmak kolay olmuyor ancak yolcu yolunda gerek diyerek ben doğu yönüne doğru basıyorum pedallarıma.

Asfalt yolda ilerlerken çok geçmeden Birenin söylediği şelaleye geliyorum. Bu şelale Nepal’de ilk gördüğüm şelale olarak tur tarihine geçiyor. Çok büyük bir şelale olmamasına rağmen güzelliğiyle beni etkilemeyi başarıyor. yol kenarında çalışan işçilerden izin isteyip şelalenin yanına kadar gidiyorum. Burada selfi çekmeye çalışırken hemen yan tarafta benim gibi şelaleyi izleyen bir Nepalli yanıma gelip birlikte selfi çekilip çekilemeyeceğimizi soruyor. Tabi ki teklifinden mutlu olup kabul ediyorum. Arkama dönüp şelaleye son kez bakıp veda ederken böylesine güzel bir manzara eşliğinde bisiklet turu yapıyor olmaktan son derece mutlu olduğumu bir kez daha hatırlıyorum.

Şelaleden sonra oldukça dar bir yolda ilerlemek zorunda kalıyorum fakat yol ve manzarası o kadar güzel ki yanımdan geçen otomobillerden, otobüslerden, kamyonlardan rahatsız olmayı bile unutuyorum. Hiç durumdan akan nehrin sesi bütün motorlu araç seslerini adeta boğuyor diyebilirim. Nehrin ne kadar coşkulu aktığını artık siz hayal edin. Daha önce böylesine güzel bir yolda bisiklet sürmediğimi her fırsatta kendi kendime itiraf ediyorum. Adeta bir masal anlatısının içinde gibi hissediyorum kendimi. Gökyüzünün bulutlarla kapalı olması da ortamıma ayrı bir güzellik katıyor. Yol boyunca hiç acele etmeden yavaş yavaş ilerliyorum. O kadar mutluyum ki yolun , yolculuğumun hiç bitmemesini istiyorum. Üstelik Nepal’de bu kadar uzun süre bir yerleşim yerine denk gelmeden pedallamadığımı da hatırlamıyorum. Bu yüzden suyum ve atıştırmalıklarım bittiği halde alış veriş yapacak bir yer bulamıyorum. Sadece adeta bir kurtarıcı gibi sağ tarafta bir çeşmeye denk geliyorum. Çeşmenin başında otomobilin yıkayan şöföre suyun temiz olup olmadığını, içilip içilemeyeceğini sorup onay aldıktan sonra ağzımı kaynaktan akan buz gibi suya dayıyorum ve bir süredir devam eden susuzluğuma son veriyorum. Mataralarımı da doldurduktan sonra yoluma kaldığım yerden devam ediyorum.

Aradan geçen saatler sonunda karnım iyice acıkıyor ve bu açlıkla yine güçten düşmeye başladığımı hissediyorum. Artık yemek yapmanın ve gerçek bir mola vermenin zamanı geldiğine karar veriyorum. Artık gözümü manzara izlemek yerine, yemek yapabileceğim ve dinlenebileceğim bir yer aramaya çeviriyorum. Yaklaşık bir saat bisiklet sürdükten sonra yolun biraz aşağısında, nehir kenarında boş bir alan görüp gidonumu o tarafa çeviriyorum. Beş yüz metre gittikten sonra nehir kenarına ulaşıyorum. Nehir kenarını o kadar çok beğeniyorum ki saatin erken olmasına rağmen buradan ayrılmamaya ve geceyi burada geçirmeye karar veriyorum. Yanımda su olmamasına rağmen su arıtıcım beni rahatlatıyor. Nehirden geçen rafting yapan grupların fotoğrafını çekip onlarla kıyıdan selamlaşıyorum. Bir yanda da çadırımı kurmadan önce gelip gelmeyen var mı diye etrafı kontrol ediyorum. Ortalık sakinleştikten sonra çantadan su ardıcımı ve su torbamı alıp nehir kenarına su arıtmaya gidiyorum. Yemeğimi ve kahvemi yanımda başka bir su olmadığı için mecburen bu suyu kullanıp yapacağım. Nehir kenarında su arıtma cihazıyla su elde etmek gerçekten hiç kolay değil. Bu aleti daha önce tura çıkmadan önce kaynaklar köyünde tecrübe etmiştim. Hava kararmadan su torbasını ağzına kadar dolduruyorum. Bu suyun, hem yemek yapmama, hem kahve yapmama hem de sabah çorba yapmama yeteceğine inanıyorum.

Salçalı makarnamı yapıp yedikten ve üstüne de afiyetle kahvemi de içtikten sonra artık çadırımı kurmaya sıra geliyor. Önceden belirlediğim alana tüm dikkatimle çadırımı kuruyorum. çadırımı kurduktan sonra tüm çantalarımı çadırımın içine tek tek taşıyorum. Bisikletimi çadırımın hemen arkasına kilitleyip etraftan gözükmeyecek şekilde yan yatırıyorum. Yanımda taşıdığım kılıfla da üstünü bir güzel örtüp güzelce onu korumaya alıyorum. Tur boyunca ilk kez çadırda konaklayacağım için biraz heyecanlanıyorum. Hemen çadırımdan ve manzaramdan bir kaç fotoğraf çekip sosyal medya hesaplarıma yüklüyorum. Yüklememle birlikte, çadırımı yanlış yere kurduğumu ve çok dikkatli olmamı söyleyen yorumlar arka arkaya gelmeye başlıyor. Kimisi çadır kurduğum alanın nehir kenarı olduğunu ve su taşkınına dikkat etmem gerektiğini, kimisi çok ıssız bir yer olduğunu ve güvende olamayacağımı söylüyor. Ama hiç birisine aldırmadan çadırımın kapısını kapatıp, gecenin karanlığında kitabımı okumaya koyuluyorum. Havanın da yavaş yavaş kararmasıyla birlikte bütün gün beklediğim yağmurda nihayet başlıyor. İyi ki ben çadırımı kurduktan sonra başladı diyerek güzel bir uykuya dalıyorum.

Powered by Wikiloc

Önerilen makaleler

Bir cevap yazın

E-posta hesabınız yayımlanmayacak.