Hayat planlar yaparken başınıza gelenlerdir demiş ya John Lennon. Ben bu söze çok inanıyor ve çoğu zaman plan yapmaktansa hayatın akışına kendimi bırakmayı seçiyorum. Yol bana ne getirirse onu yaşamaktan yanayım yani. Hiç beklemediğim bir şekilde Pokhara’da altı gün kalıyorum. Arkadaşım Haceri Katmandu’ya yolcu ettikten sonra sevmediğim otelde mecburen bir gün daha kalmak zorunda kalıyorum. Önce ki gün yaptığım talihsiz bir deneme beni oldukça yoruyor ve otele geri dönmek zorunda kalıyorum.
Kendime söz verdiğim halde sözümü tutamayıp vücudumu dinlendirmek yerine üç birayı akşamdan içiyorum. Sabah kalktığımda o biraların etkisini hissediyorum. Ama yol beni çağırıyor artık. Çok oturdun, çok keyif yaptın artık yola düşme zamanı diyor bana. Elbette ki yolun bu çağrısına kulak veriyorum. Eşyalarımı acele etmeden toplayıp otelden ayrılıyorum. Sabaha kadar yağan yağmur sayesinde hava çok serin ve bu keyif içinde yol almamı sağlıyor. Pokhara’dan ayrılmadan önce bir mağazaya uğrayıp yanımda bulunsun diye bir gaz kartuşu alıyorum. Ocağı benzinle yakmak zorken bu kartuşla çok daha kolay oluyor. Önce ki deneyimlerimden biliyorum. Kartuşu aldıktan sonra navigasyon yardımıyla Gorkha yolunu kolayca buluyorum. Ancak sabah trafiği olsa gerek okul servisleri ve kamyonlar göz açtırmıyor bana. Dar ve bozuk yolda ilerlerken zorlanıyorum. Ama artık Hindistan trafiğinden de tecrübeli olduğum için trafiği çok kafaya takmıyorum. Genelde yaptığım gibi etrafı gözlemleyerek ilerliyorum. Pokhara’dan tam anlamıyla çıktıktan sonra güzergah boyunca küçük kasabalar karşılıyor beni. Sağlı sollu dükkanlar ve evlerin önünde oturma yerleri ve yemyeşil ağaçlar var. Gözüm hep yeşillik altında ki oturma yerlerinde. Ancak ritmimi bozmaya niyetim olmadığından hepsini es geçiyorum. Ta ki yorulduğumu anlayıp ve suyum da tükenene kadar ilerlemeye devam ediyorum. Bu süre boyunca kilometre saatimin önümde olmasına rağmen harita sayfasını açık bırakıp rakamların olduğu sayfaya hiç bakmıyorum. Genelde yaptığım bir şey değil. Ancak ara sıra da başka formatlarda ilerlemek gerekiyor.
Yorulup su almak için gözüme kestirdiğim bir yerde duruyorum. Amacım iki şişe su alıp yanımda taşıdığım hurmalardan da yiyip tekrar yola koyulmak. Ancak o kadar güzel yerin içinden mola verileilecek en kötü yeri seçtiğimi çok geçmeden anlıyorum. Oturacak yer bulamıyorum. Bir de bakkalın birisinden çok konuşan bir adam fırlayıp benden faydalanma peşinde olduğunu görünce şanssızlığın bu kadarı deyip mola verdiğim yerden başka bir yer bulmak ümidiyle hızla ayrılıyorum. Bu arada kilometre saatimi artık kontrol ediyorum. Bir kaç saat içinde kırk kilometre yol yaptığımı görünce seviniyorum. Ne zamandır bu kadar hızlı ve bu kadar sorunsuz bir yolculuk yapmamıştım.
Küçük kasabalar yol boyunca hiç bitmiyor. Tabi ki tipik Nepal manzaraları da bitmiyor. Yüksek dağlar, yemyeşil ormanlar, solumdan akan nehir yol boyunca arkadaşım oluyor. Derken elli beş kilometre sonra öğlen olduğunu ve acıktığımı fark ediyorum. Yine gözüm mola verebileceğim sakin bir yer arayışında. Bulunduğum bölgede ormanlar çok sık olduğundan orman içlerine giremiyorum. Yol kenarlarında ki sakin ve gölge yerlerde yerel halk tarafından bir şekilde sahiplenilmiş durumda. Bu durum beni biraz üzse de yolun sağ tarafında gördüğüm büyükçe bir ağacın altına sığınıyorum. Oturmadan hemen çantamdan konserve nohudu, ekmeği çıkarıp öyle oturuyorum. Ancak yine şanssızlık benden yana. Sırtımı dayayabileceğim bir yer bile yok. Üstelik çok geçmeden yanımda ki boş araziye iş makinaları ve bir kaç adam gelip çalışmaya başlıyorlar. Sessizlikte onlarla birlikte gidip beni terk ediyor. Ama yerimden kalkmaya ve düzenimi bozmaya hiç niyetim yok. Yemeğimi afiyetle yiyip bitirdikten sonra biraz dinlenmeye çalışıyorum. Ama iş makinelerinin gürültüsü nedeniyle daha iyi bir yer bulmak ümidiyle oradan ayrılıyorum.
Öğleden önce performansım gayet iyiyken öğleden sonra nedense aynı performansı gösteremiyorum. Daha yavaş ve daha yorgun bir şekilde yol alıyorum artık. Daha sık durup daha fazla atıştırıyorum. Ve derken eğimi yüksek olan bir yokuşu tırmanmaya başlıyorum. Böyle bir eğimde yüklü bisikletle tırmanmak gerçekten çok zor bir iş. Yola çıkarken herhangi bir kafede oturmayacağıma ve para ödemeyeceğime dair kendime söz vermiştim. Ancak yokuşun tam ortasında gördüğüm çok güzel bir kahve dükkanı beni bu kararımdan anında vazgeçmeme sebep oluyor. Sıcakta bastırmışken bu kafeyi es geçemiyorum. Hemen oraya sapıp endime sade bir kahve söylüyorum. Kahve iyi geliyor. Tabi dinlenmek ve serinde oturmakta. Yokuşa kaldığım yerden devam ediyorum. Bazen öyle zorluyor ki beni kalbim yerinden çıkacak gibi hissediyorum. Artık durmalarım daha fazlalaştı. Eskiden olsa yokuşu bitirmeden yokuş üzerinde asla durmazdım. Ama artık şartlar çok değişti. Ben yaşlandım, yüküm arttı.
Sağllı sollu manzara da olmasa yol çekilir gibi değil. Ama güzel manzara, temiz hava beni oldukça motive ediyor. Çok dik bir yokuşu bitirdikten sonra nihayet inişe başlıyorum. Ama bugün şansım çok açık olduğundan inişin tadını çıkarmak varken önüme geçen traktör sayesinde oldukça yavaş ilerlemek zorunda kalıyorum. Bir kaç kere traktörü geçmeyi denesemde başarılı olamıyorum. Video çekimi için bekleyip, traktörün uzaklaşmasını bekliyor ve o uzaklaştıktan sonra hızlı bir şekilde işime devam ediyorum. Bir yandan da inişin hiç bitmemesini ve beni Gorkha’ya kadar götürmesini diliyorum. Öyle bir şey olmuyor tabi. Çıktığım onca yokuşun ardından yeni bir yokuşu tırmanmaya başlıyorum. İşin en eğlenceli tarafı ise yokuşun ne kadar süreceği hakkında hiç bir fikrimin olmaması. Tek yaptığım yolu izleyip sonucunu görmek.
Bir ara yol üstünde durup bir gün önceden haberleştiğim arkadaşımla tekrar yazışıyorum. Yolda olduğumu ve az bir yolum kaldığını söylüyorum. Bana bir yol ayrımından sola dönmemi söylüyor. Haritadan kontrol ettikten sonra tamam deyip yol ayrımından Gorkha’ya kadar olan yolun zorluğunu soruyorum. Bana oldukça zor olduğunu ve çoğunlukla tırmanış olduğunu söyleyince yıkılıyorum. Son yirmi dört kilometreyi tırmanmaya hiç niyetim olmadığını söyleyip Gorkha’ya kadar otobüs olup olmadığını soruyorum. Otobüsün olduğunu ve oraya bir otobüsle ulaşabileceğimi söylüyor bana. Aldığım bu haber sayesinde son altı kilometre mi zorlanmadan bitirip otobüs durağına ulaşıyorum. Burada zorlanmadan bisikletimi ve çantalarımı otobüse yüklüyorum. Otobüs kalkıyor ve ben bu kararımdan dolayı kendimi tebrik ediyorum. Eğer bisikletle gitmek konusunda ısrar etseydim çok uzun zaman alacaktı ve ölmüş bir vaziyette arkadaşımın karşısına çıkacaktım. Ama kim bilir kaç saat sonra. Güneşte yavaştan batmaya başladığından bu otobüs benim için çok iyi bir fırsat oluyor.
Manzarayı izleyerek bir saat sonra Gorkha’da ouyorum. Otobüsten çantalarımı ve bisikletimi indirdikten sonra çantalarımı bisikletime tekrar bağlıyorum. Neyse ki çantaları bisiklete bağlamak kolay da zorlanmadan yapabiliyorum. Derken beni karşılamaya gelen evinde kalacağım arkadaşımla tanışıyorum. Beni karşılamaya gelmesi gerçekten büyük incelik. Ben arkadaşımın evinde kalacağımı sanırken beni alıp ailece işlettikleri otele götürüyor. Yol boyunca yaşadığım şaşkınlığıma bir yenisini daha ekliyorum. Kalacağım otel otobüs terminaline çok yakın olsa da yolu gerçekten çok dik bir yokuştan geçiyor. Yine mi yokuş deyip bu kez bisikletimi sadece ve sadece ittirerek götürüyorum. Otele ulaştığımda arkadaşımın da yardımıyla çantalarımı odama yerleştiriyorum. Bisikletim ise bu kez oldukça güvenli bir odada benden ayrı bir yerde beklemek zorunda. Günün sonunda hedefime ulaştığım için gayet mutluyum. buraya kadar gelmek zor olsa da bir gün öncesinden hedeflediğim yolu bitirmekten dolayı çok mutluyum.